Kurân ve Hayat Kurân ve Hayat
top of page

İnsanın Yaratılışı

Yazarın fotoğrafı: ibrahim celikibrahim celik

 

Doğanın işleyiş kuralları onu yoktan var eden, el-Bedi olan Allah tarafından takdir edilmiştir. Bu ilkeler bütünündeki sisteme SÜNNETULLAH diyoruz.


Yani Allah’ın sünneti; Allah’ın takdiri, Allah’ın kanunlarıdır. Bunu el-Kadir olan Allah takdir etmiş sistemini ona göre kurmuştur. Bu sistemi anlayabileceğimiz bir akıl ile de bizi donatmıştır. Keşfe uygun yaratılan bir tabiat var ve bu tabiatı anlamaya uygun yaratılan bir akılla insanoğlu dünyada.


Doğayı keşfetmekte de kullandığımız ortak akıl ve hayatı anlamlandırdığımız ilahi vahiy aynı kaynaklı. İkisi de ilahi. Bu nedenle ikisinin çelişmemesi lazım. Hz. Âdem kıssasında bu güncel bilimi kullanmamız çok önemli. Tabiki buradaki güncel bilim mutlak değil. Vahiy ile paralel gittiği ölçüde bizim için bir değer oluşturur.


İnsanoğlu tezekkürü ve tedebbürü düşünme yeteneğine sahip bildiğimiz tek canlı. Yani geçmişi düşünür, geleceği düşünür, geçmişteki tecrübelerden geleceğe tedbirler üretir. Bu nedenle insanların ahirette nereye gidecekleri ile ilgili konu geçmişte nereden geldiklerine çok bağlı. Yani yaradılışı, ilk oluşumu yanlış anlayan veya oradaki boşlukları tesadüflerle dolduran bir insanın ahiret inancında çok büyük bir boşluk oluşur. Bu boşluğu da tesadüfler, rastgelelikler, Allah’ın olmadığı bir sistem dolduruyor. Bu nedenle yaradılışı çok iyi bilmemiz lazım. Özellikle düşünen, akleden, sorgulayanlar için hayatın nasıl başladığı doğru bir şekilde anlatılmalı, bilinmelidir. Üslubumuz gereği sorularla başlayacağız.


Âdem kimdir? Kelime manası nedir? Dişi midir, erkek midir? Topluluk adımıdır? Kurân’daki Âdem kıssası bu post modern yaşadığımız dünyanın hangi sorunlarına çözümler sunuyor? Hz. Âdem ile bildiklerimiz Kurân’i mi yoksa İslam dışı bazı efsanevi, mitolojik anlatımlar mı?


Âdem kelimesi İbranice de kızıl toprak manasına gelmektedir. Bu Sanskritçe de (Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran koluna bağlı bir dildir) Adanat, yani ilk olan, ata olan manasındadır. Ayrıca Edam, Âdem, Adanat gibi isimlerin bir ortak yanı da toprakla ilgilenen, toprakla uğraşan, eken, biçen gibi dolaylı manaları da var.


Adem’in çamurdan, eşinin de onun kaburga kemiğinden yaratılması, cennetten kovuluş, yasak meyve, yılan figürü, Âdem’in 1000 yıla yakın yaşaması, fiziki özelliklerinin çok abartılı olmasına dair tüm verileri Sümer tabletlerinden okuyoruz. Çok eski kadim bir uygarlık. Burada bu anlatımlara rastlıyoruz.

 

Burada da ilk insan, ilk kral Adapa şeklinde geçiyor. Adapa (Âdem, Adam) çok birbirine yakın. Bundan dolayı bazı düşünürler şöyle demişler: “Bunun Yahudi, Hristiyan kaynaklarında ve en son Kurân’ı Kerim’de yer almasının sebebi Sümer anlatımları. Oradaki anlatımların ufak, tefek yerleri değiştirilerek bu kaynaklara da girmiştir.” Bunların ilahi olmadığını düşünen insanların öne sürdükleri tezlerdir.


Bu tezin sıkıntıları var. Çünkü Sümerlere de bir resul gidip Hz. Âdem kıssasını anlatmış, o da zaman içinde tahrif olup bir şekilde gelmiş olabilir. Biz çünkü biliyoruz Çin’de, Japonya’da bile Nuh tufanı ile ilgili anlatımlar var. Bir ailenin bir ceviz kabuğuna bindiği, orada yolculuk yaptığı, büyük bir tufanın koptuğu, tanrının yıldırımlar gönderdiği gibi bir anlatım var. Demek ki Nuh tufanı anlatımları , Âd, Âdem anlatımları da o kavimlerde var ise, bu ancak bize tahrif edilmiş ilahi kaynaklı olduğunu işaret eder. Burada kavimlere ulaşan resullerin, (M.Ö. 3000-4000 li yıllardan bahsediyoruz) onlara anlatacakları, onların ibret alacağı kıssalar sadece Nuh Tufanı ve Âdem kıssasıdır. Diğer daha sonra gelen uygarlıklar zamanın da henüz diğer kıssalar olmamış, o olaylar yaşanmamıştır.


Biz biliyoruz ki dünyada canlılık Hz. Âdem ile başlamadı. Tüm bitkiler, hayvanlar, canlılar yaratıldı, ondan sonra ki süreçte insan sahneye çıkıyor. Dünyada bulunan bir hamamböceği fosili bile şu anda ilk insan fosilinden çok daha eski. İnsanın bu yaratılış halkasına en son dahil olduğunun şu an arkeolojik delilidir.


Kurân’ı Kerim de Hz. Âdem’den önce canlılığın başladığına dair ayetlerde var. Fakat bizim müfessirlerimiz canlılığın nasıl başladığına dair ayetleri ile Âdem’in yaratılışına dair ayetleri birbirine karıştırmışlar.


Kurân’ı Kerim ilk canlıdan moleküler düzeyde, aminoasitlerin bir araya gelip hücrenin oluşması, o sudaki ilk canlının oluşmasından bahseder. Fakat müfessirlerimiz onu Âdem diye anlatır. İşte sıkıntı oradan başlıyor.


Kurân’ı Kerim kâinatın yaratılışından, büyük patlamadan Enbiya suresinin 30'ncu ayetinde şöyle bahseder:


“İnkâr edenler, semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı? (Enbiya,30)


Semalar ve arz. Semalar çoğul, bildiğimiz uzay, arz alemi tekil. Ayet hepsinin küçük bir noktadan bir patlama ile tekrar kâinatın başlamasına atıfla ile başlıyor.


Rabbimiz ilk önce kâinatı başlatıyor. İnkâr edenler demesi de çok ilginç. Şu anda bilim adamları bunları bulan insanlar, Tanrı’nın olmadığını, bunların hepsinin bu şekilde tesadüfü bir süreçle gerçekleştiğini söyleyerek, bilimi kullanarak inkâr ediyorlar.


Rabbimiz de diyor ki: “İnkâr edenler görmediler mi, deneyle, gözlemle, hesapla, kitapla bunu anlamadılar mı? Gökler ve yer bitişikti, onu Biz ayırdık.” Bu tesadüfen oluşmuş bir şey değil demektedir.


“Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmayacaklar mı?” Dünyadaki her canlı şey ilk başta sudan yaratılmış. Yani canlılık suda başlamış. Burada Âdem-Havva demiyor.  Canlılık suda oluşan o tek nefisten (özden-hücreden) yayılmış ve çoğalmıştır. Bu hakikati de Zümer ve Nisa suresinde okuyoruz:


“Sizi tek bir nefisten halk etti (Sadece bizi değil, tüm canlıları). Sonra ondan, onun zevcesini (ondan onun eşini yarattı) ve sizin için dört ayaklı hayvanlardan sekiz çift indirdi.


(Biliyoruz ki hayvanlar insanlardan önce yaratılmış. Burada anlattığı önce sudaki tek bir hücre sonra onun çoğalması ile oluşan bitki örtüsü ve ondan sonra dört ayaklı hayvanlardan enam türü bir sürü yaratılması. Ayrıca burada yarattı demiyor, inzal ettik yani sizin için indirdik diyor. )


Kurân’ı Kerim’de inzal edilmiştir (indirilmiştir) kelimesinin anlamını yine Kurân'ı Kerim'deki diğer ayetlerdeki kullanımına göre anlıyoruz. İnzal kelimesi Hadid suresinde demirin indirilmesinden, inzal edilmesi şeklinde geçmektedir.


Bir yerde Rabbimiz “indirdik-inzal ettik” diyorsa, bu deyiş o yerde ki insanların faydasına olan bir şeyin Rab tarafından öğretilmesi, fıtrat verilmesidir.


Mesela Hz. Davud’un demiri kullanarak kendine örmeden zırh yapması, bu bilgiyi öğrenmesidir inzal.


(Kurân’ı Kerim’de Rab tarafından insanların faydasına öğretilmiştir. Bu dört ayaklı hayvanlar dediğimiz, yani kurbanlık hayvanlar, keçi, koyun, sığır, deve, bunlarda insanların faydasına, insanların yararına evcilleştirilebilen bir fıtratta yaratılmıştır. Hayvan fosilleri insanlardan eski henüz insandan bahsetmiyor ayet, şu an canlılıktan bahsetti. Arkasından bizim faydamıza olan enam türü, evcilleşmeye uygun sürü hayvanlarından bahsetti.) 


"Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışa üç karanlık içinde yaratır. İşte bu sizin Rabbiniz Allah’tır. Mülk, O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl döndürülüyorsunuz.” (Zümer 6)


Ayetteki tek nefis can, suda aminoasitlerin milyonlarca yıl boyunca bir araya gelerek oluşturduğu tek hücredir. Nefsin vahide tek hücre demektir. Canlılığın yapı taşı hücredir.


Bakteriler tek bir hücre ama canlılar. Tek bir hücrenin altına indiğiniz zaman yani moleküler düzeye canlılık bitiyor. Atom bazında canlık kalmıyor. O yüzden canlının olabilmesi için minimum şart tek hücre. Kurân’ı Kerim’in indiği dönemde insanlar mikroskobu bilmiyor ki tek hücreyi bilsin. Tabiki onların nitelendirmeleri “tek can, tek nefis, nefsin vahide” şeklinde.

 

Müfessirlerimiz burada Hz. Âdem geçmemesine rağmen Âdem’i ondan da eşini yarattı diyorlar. Buradaki tek hücre hücrenin şişmesi “mitoz” bölünme ile ikiye bölünmesi, oda eşidir, yani zevç dir. Bu zevç, eşi dişilik manasında değildir.


Tek hücreden oluşan canlılara tek hücreli canlılar denir. Bakteriler, amip, mantarlar, öglene, terliksi hayvan (paramesyum) ve mavi-yeşil algler tek hücreli canlılardır.

 

O ki, sizi bir tek nefisten yarattı. Ve ondan zevcesini yarattı (mitoz bölünme)

Sonra ikisinden birçok erkekler ve dişi üretim yaydı. Bu bölümde erkeklik ve dişilik ortaya çıkmaktadır.


 


 

Başka bir ayette hücresel yapı şöyle ifade edilmiş: “Ey insanlar, Rabbiniz’e karşı takva sahibi olun. O ki, sizi bir tek nefisten yarattı (sperm dediğimiz yapıda tek bir hücredir. Annenin ovülü de bir hücredir. O hücrelerin birleşmesinden biz dünyaya geliyoruz). Ve ondan zevcesini yarattı ve ikisinden birçok erkekler ve dişi üretim yaydı…” (Nisa,1)


Bölünme ilk önce mitoz olur, burada eşey hücreleri yoktur, sonra mayoz olur, erkek ve dişilik belli olur. Burada canlının aşama aşama yaratılmasından bahsedilmektedir. Bu Allah’ın sünnetidir. Bir tohumu alıyorsunuz, pat diye ağaç mı oluyor? Yavaş yavaş, aşama aşama bir süreçte oluyor. Buna evre evre de diyebiliriz. Zaten Rab ne demek? Bir şeyi alıp aşama aşama kemal noktasına ulaştıran demektir. İnsanı topraktan, hammaddesinden aldı, aşama aşama beşerlikten sonra insan noktasına getirdi. Tabiki bu çok uzun süreçlerden sonra oldu.


Bu ayetteki Hz. Âdem’in isminin olmaması hikmetsiz değildir. Rabbimiz hikmetsiz iş yapmaz. Eğer burada nefsin vahide demişse Âdem dememişse, Kurân’ı Kerim de hiç isim olarak geçmeyen Havva dememişse bunun bir hikmeti vardır. Çünkü burada kâinatın aşama aşama yaratılmasından bahsediliyor. Göklerin ve yerin aşama yaratılmasından bahsediliyor. Buradan anladığımız aşamalı yaratma Allah’ın sünneti. Bir tohumu alıyorsunuz toprağa ekiyorsunuz. Hemen pat diye ağaç olmuyor.


Nuh suresinin devam eden ayetleri şöyle: ““Ve kad ḣalekakum etvârâ(n” Ve O, sizi hâlden hâle geçirerek yaratmıştır.” (Nuh, 14)


Ayette geçen “etvârâ” kelimesi, her bir halkası diğerinden farklı olan çok zamanlı ve çok aşamalı süreçlere delalet ediyor. Ayet sizi aşama aşama yarattı demektedir. Bu insanın aşama aşama yaratıldığına bir örnektir.


Nuh suresi 17 de şöyle demektedir: Va(A)llâhu enbetekum mine-l-ardi nebâtâ(n)” Allah, sizi yerden bir nebat (gibi) yetiştirdi.” (Nuh,17)


Nuh suresi 17 ye göre insanlar bitki gibi topraktan yetişmiş. Ve “sizi” diyor. Tekil yok çoğul var. Yani bir anda (bir anda dediği milyonlarca yıllık bir süreçtir) birçok beşer topraktan bir nebat gibi çıkmış. Allah ilk beşerî halden hale çevirerek topraktan bir bitki gibi çıkardığından bahsetmektedir.


Kurân’da insanın yaratılış sürecine dair tam yedi tane farklı kavram var. Kurân’da beşerin yaratılmasına (Bakın insan demiyorum. İnsan ruh üflendikten sonra olur, beşerden bahsediyoruz) yaratılışına dair tam yedi farklı kavram var. Bu kavramları nüzul sırasına göre sıraladığımızda;


Allah ilk önce Rahman suresi 14nci ayetinde “Min sülaletin kel fahhar” diyerek, beşerî bu ses veren, pişirilmiş balçık türünden” yaratmasından bahsediyor. Şimdi canlılık suda başladı. Suyun hemen kenarında cennet gibi bir vadinin oluşması için gerekli olan nedir? Minarellerdir. Bu minareller nereden sağlanır? Volkanik patlamalardan. Ekvator bölgesinde volkanik patlamaların olduğu yerlerde müthiş cennetvari bir tabiat vardır. Suda olan bir yapı, pişirilmiş fokur fokur kaynayan mineral yükü başka bir ortamın içerisine geçiyor. Ve Kurân’ı Kerim sonraki aşamaya geçiyor.

 

Sonra “min salsalin” ses veren balçıktan. (Hicr, 26) diyor. Pişirilmişi bitti, sadece ses veren balçık türünden kaldı. Fokur fokur kaynayan bir balçığa dönüştü. Pişti, hazırlandı, balçık oldu.


Hicr suresinin devam eden ayetinde Rabbimiz şöyle diyor: “Min Hamain mesnun” Yoğunlaştırılmış çamur türünden (Hicr/28). Soğudu içindeki nem biraz buharlaştı ve çamur yoğunlaştı.


Bu yoğunlaşma bu yapıyı “min tiyn lazip” Yapışkan bir balçık, (Saffat,11) yapışkan bir balçığa dönüştürecek. Yapış yapış bataklık gibi düşünün.


“Min sülaletin min tiyn” Konsantre bir balçık türünden (Mü’minun,12) Konsantre bir balçık türü. Bu balçık türünde yapışkanlıkta kalmıyor, içindeki sıvı tamamen boşalıyor, konsantre, özlü, içinde minerallerin olduğu, aminoasitlerin oluştuğu konsantre bir yapı haline geliyor. Bu okunanlar nüzul sırasına göredir. Sudan karaya doğru bir geçiş var.


Ve ”Min Tıynin; çamur türünden (En’am/2) ve “ Min turabin; Topraktan. (Hac/5)” en son nokta artık Hac suresi 5 te “Toprak türünden” yarattım diyor, Rabbimiz. Yedi tane farklı aşama saydı. İnsanın organizma olması için gerekli ortamları bu şekilde bize sıraladı.


Hz. Âdem nereden, neden yaratılmışsa eşi de ondan yaratılmıştır. Buradaki “ondan” dediği Hz. Âdem’in kendisi değil, kaburga kemiği değil, bunun yaratıldığı öz olan topraktır. Bunu da Araf suresi 189. Ayetinden okuyoruz:


“Sizi bir nefisten yaratan ve onunla süku bulmanız için ondan onun eşini yaratan O’dur.” Bu “ondan” dediğini Hz. Âdem olarak anlamışlar. Fakat buradaki Hz. Âdem’in de yaratıldığı toprağa bir işaret var. Hani nebat gibi onu çıkarıyor ya eşini de oradan çıkarıyor. Neden? Bir aile kurmak için. Hayatın devamı için.


Kurân’a dayalı istikrarı bir okuma yaptığımızda, dış görünüşü insan olan canlıya Kurân’ı Kerim “beşer” diyor. İçi, ahlakı, huyu, davranışı, vicdanı olan canlıya da âdem, âdemoğulları diyor.


Arapça da beşer de insanda aynı tür için kullanılan farklı kelimeler. Fakat bize aynı türün farklı özelliklerinden bahsediyor. Kurân’ı Kerim de insan suresi var. İnsan Arapça bir kelime beşer de Arapça bir kelime. Neden bazı yerlerde beşer kullanıyor bazı yerlerde insan. Bunun bir farkı olması lazım.


Beşerin kelime manası, ideal ve olabileceği en iyi haliyle ortaya çıkıp görünen, görünür hale gelen demektir. Mesela Araplar ilk bakışta deriye beşera derler, organ olarak göründüğü için. Demek ki bu can dediğimiz, görünen varlığa Kurân’ı Kerim beşer diyor. Cin dediğimiz görünmeyen varlıklara da cin diyor. Yani canın mukabili şeklinde bir kullanımı var beşerin.


Kurân’ı Kerim beşer derken insan gibi görünen, Ahsen’i takvim olarak yaratılmış bir organizmadan bahsediyor. İnsan derken ünsiyet kuran, sosyal bir varlıktan bahsediyor. Yani beşere oranla insan olmak daha üst bir rütbe. Beşer olmadan insan olunmaz. İlk önce beşer olacaksın. Yani etli, kanlı, canlı biri olacaksın. Yaşayacaksın, yiyeceksin, öleceksin. Bunun üzerine o takva ile kurduğun, ruh ile kurduğun, oluşturduğun üst yapıya da insan diyoruz.


Beşerin neden yaratıldığından söz eden iki ayet var. Bunlardan bir tanesi sudan yaratıldığından bahsetmektedir. Bu ayetlerden biri Furkan suresinin 54ncü ayetidir. Dikkat ederseniz insan değil. Çünkü daha ruh üflenip insan mertebesine ulaşmadı. İlk önce elementer sürecini anlattık, elementer süreçten sonra şöyle bir ayet var:


“Sudan beşerî yaratan ve onun kan bağıyla soy-sop, evlilik bağıyla hısım sahibi olmasını sağlayan da O’dur, zira senin Rabbin Kadir’dir. (Furkân,54)


Ayette beşerin sudan yaratıldıktan sonraki süreçte nasıl sosyalleşip insan olduğundan bahsediyor.


Dünyamızın ilk yaratıldığı dönemlerde atmosferdeki oksijen miktarı çok olduğu için canlılar da ona oranla daha büyüktü. Bulunan bir helikopter böceği bile şu anki ile kıyaslandığında bir buçuk iki kat daha büyüktü. Otlar daha büyük, hayvanlar daha büyüktü. Fakat bu hiçbir zaman Âdem’in 40 metre olduğuna delil olmaz. En fazla günümüzden 1 kat 1,5 kat büyük olabilir.


Bitkiler var, hayvanlar var, sular akıyor, atmosfer güzel. Tam da bu noktada Rabbimiz şöyle diyor: “O vakit Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım.” Onu şekillendirip ruhumdan üflediğimde, derhal ona secdeye kapanınız.” (Sad, 71-72)


Demek ki beşer, ruh üflenmeden önce secde edilmeyen bir varlık. Melekler secde etmiyor. Ne zaman Rabbimiz ruhundan üflüyor o zaman secdeyi hak ediyor. Bu bir süreç dedik. Çamurdan başlayıp devam eden, beşer noktasına ulaşan, ruhun etkisi ile insani kamile nüksedip, meleklerin de secdesini hak eden bir varlık.


Ayetin metnine bağlı kalarak okuduğumuz Rabbimizin çamurdan bir beşer yaratacağım, yaratacak olan Benim demesinin çok müthiş bir hikmeti var.  Ayette geçen “ahluku” yaratacağım demektir. Ayette bu fiil değil halık-yaratan ismi kullanılmıştır. Kurân’ı Kerim de yaratan kelimesi Hz. İsa için de kullanılmıştır. Bizim Türkçe de kullandığımız, herhangi bir maddeden birleştirip başka bir şey yapmaya icat etme diyoruz, yarattık demiyoruz. Fakat Arapça da bir fark var. Onlar yarattım diyorlar. Çünkü onlar “yoktan var etmeye Kurân’ı Kerim “bedi” der. Allah, göklerin ve yerin bedisidir. Göklerin ve yerin hammaddesi yok iken sıfırdan yaratmaya bedi diyor, mevcut hammaddeden, çamurdan, sudan insanı yaratmaya halk etme diyor. Bu manada insanda mevcut manada hammaddeden bir şey yaparsa icat manası var.


“Balçıktan bir beşer yaratan Ben olacağım”. Bu ayetin indiği Mekke dönemini düşünün. Mekke döneminde putperest müşrikler var. Bunlar suyu alıyorlar, toprağı alıyorlar, yoğuruyorlar, bir balçık haline getiriyorlar. O balçıktan insan şeklinde putlar yapıyorlar. Sonra bunu güneşte kurutuyorlar. Bu beşerin yaratılmasına çok benziyor. Allah müteşabih dediğimiz, benzeşen dediğimiz kâinat kitabı ile kendi ayetleri ile benzeşen bir örnek veriyor.

Allah insanların bildiği bu hammaddeden bir şeyler icat etme, üretme realitesini kullanarak kendi yaratışındaki mükemmelliği de anlatmış olabilir. Şöyle ki; bir put ustası, önce su ve toprağı karıştırıp çamuru yoğuruyor, sonra onu şekillendiriyor, güneşte kurutuyordu. Allah aynı malzemeyi kullanarak en güzel kıvamda yarattığı eserin muhteşemliği ile insanın çamurdan yonttuğu putların önündeki düştüğü zilleti anlatmış olabilir. Rabbimiz toprak ve su bile sizin içindir, sizin onun önünde düştüğünüz hale bakın, demiştir. Bu realiteyi kullanarak güzel bir ironi resmetmiş olabilir. Belki de Kurân’ı Kerim’in indiği dönemde insanlar elementer süreci bu şekilde anladı. Nereden bilecekler hücreyi, mitozu, mayozu.


Allah’ın beşere üfleyip onu insana dönüştüren ruhun can olmadığı kesin. Ruh can mıdır? Hayır. Delilimiz var mı? Evet. Hayvanların canı var ruhu yok. Bitti.


Ruh ne demek? Mesela bir inek düşünün. Biri orada kesiliyor, diğeri orada otun peşinde. Bir kötülük yapıyorsunuz iki dakika sonra hiçbir şey yok. İyilik yapıyorsunuz hiçbir şey yok. Ruhu yok demez misiniz? Ruhsuz demez misiniz? Ot gibi bir şey. Ama insan öyle değil. İnsan geçmişi düşünüyor, geleceği düşünüyor, anıları var, hatıraları var, tezekkür, tedebbür, tefekkür edebiliyor. Gözünün içine baktığında bunda ruh var dersin. Bir adam bir resim yapmış. Boyayı almış tabloya sürmüş. Sende resmin karşısına geçmiş diyorsun ki: “Ya bu resimde hiç ruh yok!” Ne demek istiyorsun sen? Yani bir duygu yok, bir mesaj yok, bir amaç yok diyorsun. Ruh bildiğimiz casper vari bir şey değil. Ruh insanı insan eden, bir bilinç diyebiliriz, bir bilgi diyebiliriz, irade, vicdan hepsinin içinde bulunduğu ilahi bir bilgi, donanım.


Vücudu bir bilgisayar kasasına benzetirsek, ona gelen elektrik onun canıdır. İçindeki Windows yazılımı da onun ruhudur. Cep telefonu da öyle android programı onun ruhudur. Alırsan hiçbir işe yaramaz, konuşamazsın, ama çalışmaya devam eder. İnsanın içinden de ruhu alırsan, o artık kul değil yaşayan bir canlıdır.


Allah insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yaratmıştır. Ama içinden ruhu aldığın zaman kullukta biter. O yüzden beşere ruh üflenene kadar onların imtihanı yoktu. Allah mükellef tutmuyor.


Rabbim meleklere şöyle demişti: “Ben mutlaka, balçıktan bir beşer halk edeceğim.” (Hicir,28)


Allah çamurdan bir beşer yaratmadan önce meleklere neden bilgi veriyor, sebebi ne olabilir? Çünkü melekler bize yardım edecek.


Rabbimiz “Ben, mutlaka hame-in mesnûn(in)olan salsalden, yani organik dönüşüme ulaşmış salsalden bir beşer halk edeceğim” diyor. Meleklere bu şekilde gaybi bir bilgi veriyor, melekler geleceği bilemezler.


Rabbimiz bu sürecin en başında meleklere bu tarz basit bir hammaddeden bir insan değil, bir beşer halk edeceğini, yaratacağını söylemişti. Beşerin hem bedeni hem de canı vardı. Fakat ceset ve cana sahip olan, onu insan yapmaya yetmiyordu. İnsan, beşer hali ile canlı türünün en tehlikelisi. Çünkü kan döküyor, fesat çıkarıyor. Hem zeki, diğer hayvanlarda olmayan bir düşüncesi var, ama ruh yok.


Rabbimiz neden beşere ruh üflemiş? Halife yapmak için. Onu da burada açıklıyor: “Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım (Rabbimiz halife yaratacağım demiyor. Çünkü mevcut yaratılmış bir beşer var. Bu beşer halifelik makamına yükseliyor. Rabbimiz bunu ruh ile yapacak).” demişti. (Melekler bunun üzerine Rabbe bir soru soruyorlar. İradesiz olan varlık bu soruyu sorabilir mi?) “Orada fesat çıkaran ve kan döken birisini mi kılacaksın? Biz seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu. (Bakara,30) Rabbimiz şimdi bilmediklerini, bildiğini örnekleriyle meleklere anlatacak.


Allah’ın bildiği meleklerin bilmediği nedir? Gaybi bir bilgi, gelecek ile ilgili bir bilgi. Yani bu beşerin, fesat çıkaran, kan döken beşerin, halife kılınmasının ne olduğunu ne manaya geldiğini melekler biliyor. Kan döken birine üst bir makam neden veriyorsun Rabbim diye söylüyorlar. Verirsen daha fazla fesat çıkarır daha fazla kan döker.


Buradaki meleklerin Âdem’e secdesini nasıl anlayacağız? Allah bildirmeden melekler gaybı bilmediği için Allah onlara haber veriyor. Zira melekler insana yardımcı olacaklardır. Meleklerin Âdem’e secdesi, eşyanın melekutunun onun emrine musahhar kılınmasıdır. İnsan maddeyi cisme dönüştürürken, çevirirken ona isim verebilmesi için o maddenin melekutunun insana boyun bükmesi şarttır. Demirin melekutu bize boyun bükmezse biz demiri işleyemeyiz, çeliği işleyemeyiz. Melek güç demektir. Bu kamerayı, bu bilgisayarı icat ettiysek bu maddelerin melekutunun bize boyun bükmesinden dolayıdır. Tabiattaki her şeyin bir meleği vardır. Melekler Allah’ın güçleridir. O güçler bize boyun eğdiği bize secde ettiği için bizler bu maddeleri kullanabiliyoruz.


Günümüze aldığımız ders: Bilgisi olmayan insanlar, ne kadar iyi kişilerde olsalar, melek gibi de olsalar, bilgisi olanlara gün gelir, zamanı gelir boyun bükmek zorunda kalırlar. Bu bilgi neyin bilgisi? Sünnetullah dediğimiz tabiatın bilgisi.


Bu nedenle tabiat kitabını iyi öğrenmemiz, iyi değerlendirmemiz lazım. Bu şekilde güçlü olmamız lazım. Bilgiyi üstünlük olarak kibre dönüşür, bu kibir insanı iblisleştirir, şeytanlaştırır.


Bir varlığı ifsat etmek, kan dökmek için canlı olması lazım. Mesela kurt sürüye girer, ifsat eder, kan döker. Tilki kümese girer ifsat eder, kan döker, bozar. Canlı olması lazım ki kan döksen, fesat çıkarsın.


İblis beşerî çok seviyor. Çünkü kan döküyor, fesat çıkarıyor. İblis kan döken, fesat çıkaran birini sevmez mi? Sever tabiki. Çünkü kendinden aşağıda görüyor. Kendine rakip olarak görmüyor. Ne zaman bu canlıya Rabbimiz ruhla destek verdi, bütün meleklerinde desteğini arkasına kattı İblis dedi ki: “Artık bu benim rakibim.” Müthiş bir kıskançlığa girdi. Basit bir hammaddeden yapılmış, topraktan yaratılmış böyle basit bir canlı nasıl benim gibi bilgili birine rakip olur?


Âdem’in yaratıldığı hammaddeden dolayı şeytanın Âdem’in ruhu hak etmediğini düşünüyor. Ruhu hak eden kendisi olmalıydı. Kendisi o kadar hamd etmiş, takdis etmiş. Fakat Rabbimiz onun kalbinden geçen kibri bildiği için Âdem potasında onun cevherini cürufundan ayırmıştır.


Halifelik kavramı yeryüzünde yönetici olan Hz. Davud içinde kullanılmıştır.  Halife sadece Hz. Âdem değil. Bunu Sâd suresi 26ncı ayetten öğreniyoruz:


“Ey Davud! Muhakkak ki Biz, seni yeryüzünün halifesi kıldık. Bunun için insanlar arasında hak ile hükmet! Ve hevaya tabi olma! Aksi halde seni, Allah’ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azap vardır.”


Ayet aynı zamanda halifenin görevini de açıklamaktadır. Halifenin görevi heva ve hevesine tabi olmadan insanlar arasında hak ile hükmetmesidir. Peki Heva ve hevesine tabi olunan bir ortam var. Beşerin yaratıldığı ortam. Beşerler kan döküyor, fesat çıkarıyor.


Allah, Resullerini genelde ne zaman gönderiyor?


Kan döküldüğü ve fesat çıkarıldığı zaman. Böyle bir ortam düzelsin diye Allah vahiy ile Resullerini gönderiyor.


Âdem dönemini düşünün. Beşerler kan döküyor, kim güçlü ise o ayakta, güçsüzler eziliyor, hak yok, hukuk yok, adalet yok. İşte orada Rabbimiz Hz. Âdem’i seçip bunlara resul olarak gönderiyor. Bunu nereden okuyoruz:


“Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı. Allah Semi’dir. Alim’dir. “(Al-i İmran,33)


Seçmek için bir sürü alternatif olması lazım. Bir kişi için seçme ifadesi kullanılmaz. Ayette gecen “alem” kelimesi o dönemde o insanların yaşadığı insan toplulukları demektir. Demek ki Hz. Âdem nebat gibi topraktan çıkarılan beşerler içerisinden seçilip, onların içerisinde alemlere üstün tutulmuştur.  Bu üstün tutulma ruhladır. Vahyin bir adı da ruhtur. Bunu da Nahl Suresi 2’den okuyoruz:


“Kullarından dilediğine emrinden ruh ile Melaike indiriyor da buyuruyor ki: şu hakikati bildirin: benden başka ilah yok, hemen bana takvalı olun” (Nahl, 2)


Yani Rabbimizin seçtiği özel kişiler, nebilerdir. Bunlara Rabbimiz melekler ile ruhunu indirir, vahiydir bu. Böylece O’ndan başka ilah olmadığını söyleyerek beşerlikten insan seviyesine çıkarlar, Rabbimize muhatap olurlar.


“O, yarattığı her şeyi en güzel yaratmış ve insanın yaratılışına çamurdan başlamıştır.” (Secde,7)

“Sonra onun soyunu değersiz bir suyun özünden (meni) devam ettirmiştir.” (Secde, 8)

“Daha sonra onu yaratılış amacını gerçekleştirecek (yaratılış amacı kulluk, halifelik) bir donanıma sahip kılarak kendi ruhundan üflemiştir. Derken sizi hem işitme ve görme hem de duygu ve düşünce yetenekleriyle donatmıştır. Ne kadar azınız şükrediyor.” (Secde,9)


Rabbimiz ayette ruh üflenmeden önceki süreçte, yaratılan şeyden üçüncü şahıs zamiri “o” diye söz ederken, ruh üfledikten sonra bu zamir değişiyor ve “siz” diyor. Bunu anlamı Rabbimiz bizi ruh üfledikten sonra muhatap kabul ediyor.


Soru: Yukarıdaki beşer, insan olduktan sonra beşerlik niteliğini geride bırakmadığı için şu ayeti nasıl anlayacağız?


“De ki: “Ben de sizin gibi bir beşerim” Bana sizin ilahınızın, tek bir ilah olduğu Vahy ediliyor. Öyleyse O’na yönelin ve O’ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!” (Fussilet 6)


Bu ayette beşerden kasıt ölümlülüktür.  Ayetteki bende sizin gibi yiyip-içen ölümlü bir varlığım anlamına geliyor. Melek peygamber isteyen ilk muhatapların bu uçuk isteklerine verilmiş Kurân’i bir cevaptır. Ayrıca beşeri insan kılan ilahi ruh vahiydir ve ruhtan istifadesi en yüksek olan beşerler resullerdir. O yüzden bende sizin gibi bir insanım demiyor, onun insanlığı ile bizim insanlığımız farklı. Ama biz beşer olarak onlarla aynıyız. O yüzden Rabbimiz o insanları bize üsve-i hasene göstermiştir. Bu manada Nemrut bir beşerdi, İbrahim bir insandı. Cehennem insanlık mertebesine ulaşamayan beşerlerle dolu olacaktır.

Beşer, ilahi vahiy ruhla potansiyelini doğru kullanarak insan olmazsa dünyayı imar edecek bir halife olmak yerine, kan döken, fesat çıkaran bir caniye dönüşecektir. Böyle bencilce yaşanmış bir hayatın Allah nazarında bir değeri yoktur.


Beşerler çoğul olarak yaratılır, zaman içinde şekillenir, bir seviyeye ulaşır sonra Âdem’e secde emri gelir.


“Doğrusu SİZ’i yarattık, sonra SİZ’i biçimlendirdik, ardından meleklere dedi ki: “Âdem’e secde edin!” (Araf, 11)


İbrahim ÇELİK

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kur'an ilk emri

Kur'an'ın ilk emrini yerine getirmeyenler onun sonraki emirlerini icra ederek bir yere varamazlar. İslam dünyası bugün Kur'an'ı...

Onlar ki namazlarında habersizdirler

(Maun 17-5) الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ Elleżîne hum ‘an  s alâtihim sâhûn (e)   Onlar ki, namazlarından tümüyle...

Hamd ve Şükür

Biz hamd ve şükrü yanlış anlıyoruz. Mekkeli müşriklerin şükrünü yapıyoruz.   Rabbimiz diyor ki:   Ben size nimet verdiysem, bu nimeti...

Comments


bottom of page
Kurân ve Hayat