Kurân ve Hayat Kurân ve Hayat
top of page
Yazarın fotoğrafıibrahim celik

ŞURA SURESİ 5

Tekâdu-ssemâvâtu yetefattarne min fevkihin(ne)(c) velmelâ-iketu yusebbihûne bihamdi rabbihim ve yestaġfirûne limen fî-l-ard(i)(k) elâ inna(A)llâhe huve-lġafûru-rrahîm(u)

 

Ve melekler, Rabblerini hamd ile tespih edip yeryüzündeki kişiler için mağfiret dilese de neredeyse gökler üstünden dağılıp parçalanacak. Allah, gerçekten Gafur ve Rahim değil mi?

 

Diyanet İşleri Meali (Eski): Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak. Melekler Rablerini överek tesbih eder ve yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah Şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır.

 

Diyanet İşleri Meali (Yeni): Neredeyse gökler (O’nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

 

Bu çeviriye baktığımız zaman göklerin çatlayıp üzerimize yıkılmaması için Melekler dua edip, bizim için mağfiret diliyorlar. Buna sebep gökler çatlayıp üzerimize yıkılmıyor. Burada şimdi Allah’mı bağışlayan, merhamet sahibi oldu yoksa melekler mi? Meleklerin araya girip aracılık yapmaları sayesinde gökler tepemize düşmüyor.

 

Bu cümleye baktığımızda bu adamların meleklere tapması, meleklerden bir şey istemesi anormal bir durum değil ki. Şimdi ben Allah’tan mı bir şey isteyeceğim yoksa benim için mağfiret dileyen meleklerden mi?

 

Eğer Allah çok bağışlayan ve merhamet edense melekler neden bizim için mağfiret ediyor? Onlar dua edip, mağfiret dilemese gök çatlayıp bizim üzerimize mi yıkılacak? 

 

Lütfen mealleri böyle sorular sorarak okuyun. Kurân’ı Kerim, “soranlar için bende ayetler var deyip,” Amenna Saddakna (doğruluğuna iman edip tasdik ediyoruz yani inandık ve tasdik ettik anlamına gelir) deyip düşünmeden geçenler için ayet bulunmaz. 

 

Belki yüz defa okumuşsunuzdur bu ayeti hiç böyle düşündünüz mü? Demiyor musunuz, Melekler benim için neden mağfiret diliyor? Herkesin yaptığının kendisine karşılığı var. Herkes kendinden sorumlu. Melek neden bize avukatlık yapıyor?

 

Rabbimiz Allah Resul’üne: “Sen onların vekili değilsin” diyor da meleklere neden demiyor?

 

Aslında bizim aklımızdaki mağfiret tanımı, hamd ile tespihin ne olduğu, meleğin ne olduğu aklımıza oturursa cümle kendisini çok mübin bir şekilde ifade ediyor.

 

Bizim cevirimiz: Ve melekler, Rabblerini hamd ile tespih edip yeryüzündeki kişiler için mağfiret dilese de neredeyse gökler üstünden dağılıp parçalanacak. Allah, gerçekten Gafur ve Rahim değil mi?

 Gökler neredeyse tepesinden çatlayacak. Burada ki “min fevkihine” ifadesi var. Bu kelimenin anlamı. Gök tabakalı bir yapıya sahip, her tabaka kendi üzerinden çatlayacak manasına gelmektedir. Çünkü en dıştaki katmanı dağılıyor, parçalanma budur. Sonra bir alttaki katman dağılıyor, sonra bir alttaki… Bu şekilde parçalanma yeryüzüne doğru böyle geliyor.

 

Uzay boşluğunda canlılığın olduğu bildiğimiz tek gezegen Dünya. Diğer gezegenlerde olabilir ama şu an için bilmiyorum. Biz canlılığımızı atmosferin tutulmasına borçluyuz. Yani dağılmasını, parçalanmasını engelleyen bu güçlere borçluyuz. Eğer atmosferimiz uzaya dağılırsa, parçalanırsa canlılığın sonu olur. Ayette bahsedilen böyle bir durum.

 

“Hamd yaratılış amacına uygun hareket ederek kendini var edeni lisan haliyle övmektir. Yani bir gülün açması onu var edeni övmesidir, hamd etmesidir. Çünkü ne kadar güzel bir eser ve bu eseri yapan ne güzel bir musavvir, müessir var demiş oluyor.

 

“Şükür” de artı değerdir. Fazlası için yapılan teşekkürdür. Hamd daha temel, şükür bir üstü. Hamd de fıtratına uygun davranarak yaratanı övmek varken şükürde de fazladan verilenlere teşekkür var.

 

“Tespih’ te ise sebehe kökünden geliyor. Kulaç atmak, yüzmek, geminin yüzdürülmesi, havada bir şeyin uçması. Kurân inmeden önce hep bu tespih kelimesi ile ifade edilmiştir. Yani gökyüzünde feleklerin bir yörüngede yüzmesine Kurân’ı Kerim tespih diyor. Bunu da Enbiya suresi 33’te söylemektedir.

 

“Meleklerin Rabbini hamd ile tespihi” onların yaratılış amacına uygun davranarak göklerin parçalanmadan kalıp canlılığın devam etmesi için, sistemin bir bütün olarak devam ettirilmesidir hamd ile tespih.

 

Neredeyse diye meal verdiğimiz bu tekâdu kelimesi, potansiyel olarak neredeyse o noktaya ulaşacak şeklinde bir ifade. Yani neredeyse siz bu uzay denizinde, canlılığın tek olduğu bu adada neredeyse bunu yitirecektiniz fakat bazı güçler buna engel oluyor.

 

“Melek” güç demektir. Bizim gibi eli, kolu, gözü olanlar değil. Güçler, melekeler. Akli melekeler dediğimiz zaman akli güçler demiş olmaktayız. 

 

Şimdi geldik “göğün neredeyse parçalanması” ifadesine. Atmosferin uzaya dağılma ihtimaline bir atıf yapıyor. Neredeyse son saat kopacak, neredeyse öleceksiniz. Belki de o çok yakındır diye Kurân’ı Kerim sürekli onu bize yakınlaştırır.

 

Yeryüzündeki bazı ayarlar, güçler yani melekeler ve dinamikler ile ilişkilendirilmiş bir ifade okumaktayız. Mağfiret bağışlanma dilenme değil. Mağfiret ile miğfer aynı köktendir. Mağfiret, meleklerin, güçlerin bu hassas dengeyi koruma ve kollama görevlerine bir atıftır. Melekler denen güçler, dünya atmosferinin bütünlüğünü sağlamaktadır. Suyun kaldırma kuvveti bir melektir. Yer çekimi kuvveti bir melektir. Biz meleği böyle insanlar gibi anladığımız için ayetlere öyle meal veriyorlar. Mekkeli müşriklerde öyle anladığı için onlara dişi ve erkek diyor. Melek güç demektir. Tabiattaki güçlerdir. Demirin bir meleği var, gücü var. Sizi onu belli bir ısıya kadar ısıtırsanız o güç size boyun eğer, size secde eder.

 

Meleklerin Adem’e secde etmesi ne demek? Böyle cami cemati gibi toplanıp Adem’e mi taptılar? Hayır. Maddeye yüklenen gücü ilim ile, bilgi ile artık kendine musahhar kıldır, boyun büktürdü. O yüzden yeryüzünün halifesi oldu. O yüzden o ilkel mağara adamları gibi olmadı.

 

Yer çekimi melekesi dünya çekirdeğindeki ısı ve dönüşün oluşturduğu manyetik melekeyi, güçleri Mekkeli müşrikler ilahlaştırdı. Yani elektriğe yüklenen o gücü, yıldırıma bakarak ilahlaştırdılar. Depreme bakarak, yerin sarsılma gücüne bakarak o melekeyi ilahlaştırdılar. O yüzden meleklere taptılar. Güçlerin konuşturulmasını biz bu şekilde anlamamız lazım.

 

Meleği yani güçleri ilahlaştırıp ona şirk koşanlara şu soru formatında son cümle ile bir açıklama yapılmıştır: “Allah, gerçekten Gafur ve Rahim değil mi?” Yani o güçleri var edeni görmüyorsunuz, güçlere tapıyorsunuz. Güçleri var edenin merhametini görmüyorsunuz, güçlerin merhametli olduğunu zannediyorsunuz. Ve ayetin devamında “O’nun astında veliler edindiler” deyip konuyu şirke bağlıyor. Veli, velayet. Öyle bir yakınım ki beni koruyor, kolluyor. Arkadaşlıkta da öyledir. Arka-daş. Sırtı koruyandır. Sırt sırta verebileceğimizdir.

 

İstiğfar etmek, bir eksikliğin veya yanlışlığın giderilmesi veya onarılması demektir. Miğfer düşmandan başı koruyan araçtır, aynı köktendir. İstiğfarda insanların eksik bıraktığı, yanlış yaptığı şeyler yüzünden zarar görmelerini engellemek demektir. Bunu insan Allah’ın Gafur’u Rahim olmasına borçludur. Allah’ın gökleri belirli bir vakte kadar koruması merhametinden ve mağfiretindendir. Gafur ve Rahim esmalarının birlikte gelmesi koruyan ve eksiklikleri gideren bir merhametten bahsedilmesindendir. Ayetin devamındaki esmalar onu bir sonraki ayete de bağlamaktadır. Bu muazzam dengeyi Gafur’u Rahim’den değil de hiçbir gücü ve yetkisi olmayan bir takım uyduruk ilahlardan, velilerden bilmek bağış ve merhametten uzak şirk sistemini oluşturmuştur.

 

Şirk bilinmezlikten beslenmektedir. İlk önce bilinmeyen bir alan oluşturuyor sonra o bilinmeyen alanı kendi uyduruk ilahları ile dolduruyor. O yüzden bilinmeyen üzerinden dini anlatmak yanlış olur.

3 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page
Kurân ve Hayat